KÜNYE
Yönetmen:Martin Scorsese
Senaryo:Paul Schrader
Robert De Niro .Travis Bickle (as Robert DeNiro)
Peter Boyle .. Wizard
Jodie Foster …. Iris Steensma
Harvey Keitel …. ‘Sport’ Matthew
Leonard Harris …. Senator Charles Palantine
Albert Brooks …. Tom
1976
Hem peygamber, hem saldırgan…
…yarı gerçek, yarı kurgu, ayaklı bir aykırıdır.”
Filmin senaristinden başlasak iyi olacak Paul Schrader; cok dindar bir ailenin çocuğu olan Schrader, bizim imamhatip benzeri bir din okulunda okurken ilk filmini 20 li yaşlarına yakın bir zamanda izliyor. Daha sonra birkaç gazetede eleştirmenl

ik yaptıktan sonra ilk filmi olan Yakuza’yı yazıyor. Ardından ise Taksi Şoförünü. En önemli iki yapıtı Taksi şoförü ve Racing Bull bu iki filmle altın küreye aday olsa da kazanamıyor. İlginç diğer bir film ise .Nikos Kazantzakis in romanından senaryoya aktarılan. The Last Temptation of Christ (1988), yönetmen olarak Scorsese le çalıştığı diğer bir proje olan bu film Hıristiyan aleminde oldukça ses getiriyor. Olumsuz eleştirilere tabii tutuluyor.
Şu sıralar 2005 yılında gösterime girecek Cold Shelter diye bir filminde senaristliğini yapıyor konusu; Doğu Almanyada soğuk savaş döneminde bir amerikan ajanının terörist bir guruba sızması.
Filmin yönetmeni tabi ki tarife gerek yok Martin’i ilk hatırı sayılır yönetmen yapan gene bu film oluyor. Robert DeNiro, Paul Schrader ve Scorses iyi bir üçgen, Raging Bull (1980)dada beraber olan bu gurup beraber yaptıkları işlerin hatırı sayılır yeri var. Scorses son zamanlarındaki durgunluğunu gene özüne dönerek yapmış, senarist Schraderla birlikte, Nicolas Cagin başrolünde oynadığı Yaşamın Kıyısında (Bringing Out the Dead)(1999) filminde beraber çalıştılar. Scorses, çok fazla ilgi görmeyen bu filmden sonra, Gangs of New York’la tekrar isminden bahsettirmeyi başardı.
Biraz da filmden bahsedelim, Travis’in (Robert DeNiro) Vietnam’dan yeni dönmüş emekli bir askerdir ve uyku problemi çekmektedir. 26 yaşında ahlakı -sicili gibi temiz-, her yerde her işi yapan, geceleri uyuyamadığı için boşu boşuna gezerek harcayacağı vakti taksi şoförü olarak geçirmek isteyen biridir. Fiziksel olarak yakışıklı, yumşak bakışlı günümüz tabiriyle oldukça “coool” birisidir.
Film’de Travis askerlikten kalma bir alışkanlıkla hala günlük tutmaktadır iç dünyasına ulaşmak için kullanılan bu yol bize Travis hakkında bir çok ipucu vermektedir. Kendine ve dünyaya ait sıkıntılarını kafa sesiyle birlikte kimi zaman günlüğe not alırken, kimi zamanda görüntüler eşliğinde dinliyoruz.
Taksi şoförlüğüne başlamasıyla birlikte gece sokaklardaki yaşamın bizzat içine giriyor.
“Gece olunca bütün hayvanlar dışarıdadır…
Fahişeler, hırsızlar, uğursuzlar, ibneler, hapçılar, keşler…
Bir gün iyi bir yağmur yağacak ve bütün bu pislikleri temizleyecek.”
Diyerek şikayetini ve bu pisliğe ilişkin umudunu dile getiriyor. Yalnızlığından dolayı çoğu insanla iletişim kurmaktansa tek sosyal faaliyeti olan porno filmlere gitmekte. Filmde ilk defa bir kızla olan iletişim çabası, porno film gişesinde çalışan bir kızla oluyor, fakat kız kendisini oldukça soğuk bir şekilde geri çeviriyor.
Travisin kafa sesinden film boyunca bilgece sözler dökülmeye başlıyor, buradan hayata dair bakış açısını ve yaşam felsefesini öğrenebiliyoruz.
“Günler geçip gidiyor, ama bir türlü bitmiyor.
Hayatım boyunca güzel bir yere gitmek istedim.
Birinin kendi isteklerini baltalamak istemesini anlayamıyorum.
Bence bir insan, herkes gibi bir şahsiyet olmalı.”
Bir çok kişi için ulaşılmaz olarak nitelencek bir kıza (bu Travisin görüşü) dokunmak için cesurca bir hamle için kendine hedef koyuyor. Bu güzel bayan ise bizim zamanımızda(26 yaşında biri olarak söylüyorum bunu), gördüğümüzde heyecanlandığımız onu görmek için geç saatlere kadar beklediğimiz Mavi Ayın güzel sarışını Cybill Shepherd. Betsy (Cybill Shepherd) yi Taravis bir meleğe benzetiyor ve onu da kendi gibi yalnız olduğuna inananarak ona çıkma teklifinde bulunuyor.

Betsy “Palantine” seçim bürosunda çalışmaktadır dikkatli, eğlenceyi ve ilginç kişileri seven birisi, risk de alabildiğini filimde görebiliyoruz ki en büyük riski kapıdan içeri giren bir taksi şoförünün çıkma teklifini kabul ederek alıyor. Seçim bürosunda çalışırken Başkan adayı için yapılan çalışmayı diş macunu satmakla aynı görmekte ve bu işin bir pazarlama olduğunu söylemekte. Filmde ilginç bir siyasi gönderme ise Betsy’nin iş arkadaşı Tom ile kampanya için rozetleri yaptırdıkları firma arasında geçen konuşma.
“Biz, halkız” ve “ halkız” ın altı çizili.
Yeni rozetlerde “biz” in altı çizili.
“Biz” halkız.”Bence, anlam değişiyor.
“Biz “halkız” la “ “Biz” halkız” aynı değil.
Seçim sloganı olan “Biz Halkız” kelimesi nelere kâdir. Film içerisinde genel olarak bakıldığında “Biz halkız” diyen kesimin aristokrat yapısının olması ve halktan önce gelerek yönlendirici olmaları. Yani halk için doğrusunu biz biliriz ve biz yaparız…
Neyse Travisle, güzel Betsy’e gelelim Travis ilk randevusunu kopardıktan sonra bir pastahanede konuşmaktadırlar tanışma safhası olan bu görüşmede Betsy bence Travisin kişiliğini çözüyor. Filmin analizi için ise temel bir anahtarı veriyor. Travis’i Kris Kristofferson’ın bir şarkı sözündeki kişiliğe benzetiyor.
“O bir peygamberdir…
Hem peygamber, hem saldırgan…
…yarı gerçek, yarı kurgu, ayaklı bir aykırıdır.”
Kris Kristofferson’ın bu şarkı sözünü internetten aradım ve ilginç bir şarkı çıktı karşıma “The Pilgrim – Chapter 33”. Senarist Paul Schrader’ın da muhafazakar bir insan olduğunu düşününce bu şarkı daha da anlamlı oluyor şarkı sözlerinde ceketli, jean giyen bir yalnız adamın iyilik ve kötülük arasında kalan, sevdiği halde ulaşamadığı için hayatını yaşayan bir adam tasvir ediliyor. Anlayacağınız Betsy’nin yaptığı bu benzetme tamda yerinde. Fakat şu “Bölüm 33” olayına kafam takıldı genlerimden olsa gerek bazı komplo teorileri kurarak Eski Ahit ve Yeni Ahiti araştırarak 33 bölümü olan tüm sureleri inceledim sadece bir tanesi “Hezekiel”de ilginç şeyler buldum. Lakin sonra ben bile kendimden korktum internette bu şarkı sözü üzerine ne söylenmiş onlara bakıyım dedim. Bana en yakın gelen yorum gene bir şarkı sözü yazarı olan John Mortland’ın yorumu oldu. Bizim yaş 35 şiiri gibi bölüm 33’ün yaş 33’ü kastettiğini, insanın tam bir düşüşe geçme safhası olduğunu, muhasebe dönemi olduğunu dile getiriyordu. Bu kısa komple teorileri ve salkım saçak yorumlardan sonra konumuza dönelim.
Tarvisi Peygambere benzetmek çok da yanlış olmayacak gibi geliyor bunu yazının ilerleyen safhalarında sizde hak verirsiniz herhalde ya neyse, gelelim pastanedeki o güzel buluşmadan sonra Travisin, Beysyle olan ikinci randevusuna. Bu beklide filmde tam olarak bir yere oturtamadığım tek bölüm. Bizim akıllı(!) Travis, Betsy’i sinemaya götürmek için alır ilginç bir sokak yürüşünden sonra Travisin bildiği tek film türü olan Porno filme getirir. Burada Betsy ilkönce şaşırır ama Travis onu ikna ederek içeri girmesini sağlar lakin Betsy’nin filme girmesiyle çıkması bir olur. Ve Travis’e kızarak onu terk eder. Terk edişinde en acı sözü kendisiyle farklı olduklarını yüzüne vurması olmuştur. Oysa Travis için bu dünyada kendine benzettiği tek insan, bu dünyada onu tutabilecek tek insan, onu farklı olmasıyla iter.
Filmdeki böylesine önemli bir dönüm noktası tabiiki Usta yönetmen Martin Scorsese için es geçilemeyecek bir sahneyle tamamlanır; ertesi gün boş bir binanın içindeki bir telefon konuşması, Travisin tekliflerine ve özrüne Betsy den karşılık gelmediğini anlarız çiçek gönderdiğini anlarız konuşma tam bitmeden kamera sağa doğru hareket eder ve çerçevede boş uzun bir koridor vardır. Travis’in sesi gelir; kendini affettirmek için son çabalarıdır fakat nafile. Bu sırada biz uzun boş bir koridoru izleriz; Travis telefonu kapatarak koridorda kalan çerçeveye girer ve boş koridordan yürüyerek uzaklaşır ve yok olur. İşte Travisin bu dünya ile son bağlantısının koptuğu son noktadır, artık başka bir insan olmak üzere yeniden doğacaktır. Bu olaylar sırasında bir ara bölüm vardır Travisin taksisi’ne Senatör biner ve sohbet ederler senatör Travisden ne istediğini sorar Taravis açık bir şekilde.
“Burası(sokaklardaki pisliği ima ederek) iyice temizlemeli. Anlıyor musunuz?
Bazen dışarı çıkar, koklarım. Başımı ağrıtır, o derece kötüdür.
Ve o koku hiç kaybolmaz, biliyor musunuz?”
Betsyden de tüm telefonlara ve çiçeklere rağmen haber alamamak kendisini çıldırtır ve son kez kendisiyle hesaplaşmak için seçim bürosuna gider. Orda da ağzının payını alan Travis için kaos başlar. Betsy için son sözleri “Sen yaşadığını sanıyorsun oysa sen cehennemdesin”dir.
Bu sırada Taksi’sine aldığı ilginç bir adamla olan bir bölüm vardır. Adam taksiyi köşeye çektirir ve Travise şikayete başlar yandaki apartmandaki bir kadın silüetini göstererek karısı olduğunu ve onun şu anda zenci bir adamla kendisini aldattığını, bunun için 44’lük bir magnumla ölümün, karısı ve zenci erkek arkadaşı için hak edilen bir ceza olduğunu anlatır. Bu agresif müşteriyi filmin yönetmeni Martin Scorsese oynuyor yani filmi yapan adam yani bir çeşit filmin tanrısı ve peygamberine vahiysini göndermektedir. Bir magnum ve bu pislikleri öldürmek çözümdür. Böyle ilahi bir mesaj karşısında Travis duyarsız kalamayacaktır. Bu vahiyin ağırlığı sonrasında taksi şoförü arkadaşlarıyla kendisine en samimi gördüğü Wiz’e açılarak
“…gerçekten de. birşeyler yapmak istiyorum.” diyerek içindeki patlama noktasını dile getirir. Fakat Wiz ondanda dertli kendi hayat hikayesi ile ona sakin olması gerektiğini bu tür sıkıntıların bu işte normal olduğunu kafasını takmaması gerektiğini anlatır. Oysa Travis başka bir dünyada dır artık.
Travisin ayrıca film boyunca zencilere bakışı özellikle vurgulanır, hatta süpermarket sahnesinde bir zenciyi öldürür. Filmde Pezevenk rolündeki Sport-Matthew (Harvey Keitel) ilk olarak zenci düşünülmüş fakat sonradan Harvey nin iknası sonrasında beyaz olmuştur ama normal bir beyaz değil kızılderi bandarası takan bir beyazı. Anlayacağınız Bu filmde beyazlar iyi “öteki”ler kötü.
Travis bir arkadaşının yardımıyla yasadışı yollarla birbirinden farklı silahlar alır. Ve kendini hayatı boyunca yaşadığı yalnızlık sonrasında “Tanrı’nın yalnızı” olarak ilan eder. Ve ilk hedef olarak gücün kendisini seçer yani Yönetici statüsünde başkan adayı Palantine’yi seçer. Kendini forma koymak için spor yapmaya başlar suikast için kendine göre alet ve edevatlar geliştirir. Tam bir savaşçı olarak kendini eğitmeye başlar ki daha önceden Vietnam macerası olduğunu biliyoruz. Ve kendi dünyasını inşa etmeye başlar, esas oğlan artık öyle bir yalnızdır ki kendisiyle bile yabancılaşır. Böylesine bir duygu nasıl film diline aktarılabilir? bunun tek cevabı var herhalde “insanın kendisiyle konuşması”. Sinema tarihinde unutulmaz sahnelerden biri Travisin kendisiyle konuşma sahnesi. Robert DeNiro nun ayna karşısındaki doğaçlaması ve müthiş oyunculuğu tüm filmi alıp götürür.
“Bana mı dedin?”
“Sen kiminle konuştuğunu sanıyorsun?”
“Burada benden başka kimse yok.”
Travis bu iğrendiği pisliğe sadece küfrederek bir yere varamayacağının farkındadır. Bu kötü sistemin içinden insanlara da ulaşabileceğini düşünerek, istemeyerek bu pisliğe düşmüş olan birini çıkarmak için taksisine birkere binip “beni buradan götür” diyen yaşı küçük bir hayat kadınını seçer. Taksiye binmesiyle indirilmesi bir olur kızın. Kızı satan adam taksi hareket etmeden müdahale ederek kızı yaka paça taksiden çıkarıp kirli buruşuk bir 20 doları Travise atar. Şimdi bu kadar sinirli ve kendini kurtarıcı olarak gören bu adama yapılır mı bu? Ve kader bu kızla Travisin yolunu tekrar buluşturur. Travis bu kızı yani Iris’i (Jodie Foster) kurtarmayı kafaya koyar ve bir gün kızı satan Sporta gider, kızla beraber olmak istediğini söyler, Sport kızın 12 yaşında olduğunu ne isterse yapacağını kendi komik üslubuyla anlatır aralarında pek de sıcak olmayan konuşmadan sonra Iris’le birlikte bir otele giderler. Travis kendisinin Süpermen(!) olduğunu söyleyerek kurtarmaya geldiğini anlatır fakat Iris buna hiç yanaşmaz tüm ikna çabalarına rağmen Travis, Iris’i kendisiyle kaçmaya ikna edemez.
Elde var sıfır. Anlaşılan bu sistemde kurbanları değil, kurban edenleri hedef almak lazım geldiğini Travis anlar ve saçlarını kazıyarak (saç tıraşı da ilginçtir Vietnam’da askerler operasyon öncesi saçını kazıtıp “mohikan”lara benzerlermiş.) senatörle işe başlamak gerektiğini düşünür. Travis tüm o kıyak saç tıraşına rağmen suikasti başaramaz. Sırada Sport ve oteldeki işbirlikçileri vardır ve 1976 yılı bir yapım için oldukça kanlı ve iyi çekilmiş bir aksiyonla Travis hepsini öldürür ve onurlu bir hareketle kendisinin de bu sistemden olduğunu düşünerek herhalde, kendini de öldürmek için tetiğe asılır, fakat kurşunu bitmiştir. Polis gelir ve yönetmen kamerayı geriye doğru hareket ettirerek tüm vurduğu adamları ve kan izlerini bize tekrar göstererek sahneyi tamamlar. Şimdi kritik nokta şu bu kadar kötü bir adam’ın sonu ne olacaktır. Adam kahraman olur evet kahraman olur, bunalıma girip adaleti tek başına sağlamak isteyen adam halk kahramanı olur. Şimdi kritik soru şudur bu film bize Travisle, böyle adamlar ilerde var olabilir dikkat edin kendi adalet sistemlerini kurarak “kötü” insanları temizleyebilrmi diyor yoksa temizlemelimidir diyor ben anlayamadım.
Halk kahramanımızın son müşteriside farklıyız deyip kendisini bir kenara atan Betsy’dir arabanın dikiz aynasından konuşurlar. Betsy’nin Travise hayran bakışlarıyla ve konuşmasıyla taksi yolculuğu biter Betsy arabadan iner ve Travis’de bir tebessümle Betsy’i arkasında bırakarak gazlar gider.
Bu filmi yazan kişiyi ve hayatını düşününce çok da iyimser bir sonuş çıkaramıyorum bu filmden; beyaz olup, çizme ve jean giyip sizde böyle cesurca bu pisliğe bulaşmadan, sağlığınızı ve zihninizi koruyarak, “gerekirse” insan öldürerek kahraman olur ulaşamadıklarınıza ulaşabilirsiniz hatta ayağınıza getirirsiniz gibi bir mesaj çıkıyor. Yada bu filmden yanlış anlamlar çıkarıp bir yergiyi, övgü olarak anlayıp bende bir hata yapıyorsam şaşırmam çünkü Amerika kendini eleştirmeyi bilen bir ülke. Sinema açısından oldukça önemli olan bu filmi herkese tavsiye ediyor hatta ısrar ediyorum. 76 yılında Amerika’yı anlamak, bir insanın yalnızlığını
paylaşmak; bende böyle hissediyordum demek içten bile değil. Sinematografik açıdan da gerek müzikler, gerek renk bütünlüğü, -siyah, sarı ve kırmızının ağırlığını oldukça fazla hissediyorsunuz- o kasvetli havanın verilmesi oldukça iyi. Travisin psikolojisi için , ilginç bir iki kamera hareketiyle ve uzun çekimlerle anlatımın kuvvetlendiğini göreceksiniz. Şimdiden iyi seyirler.