Soğuk havada yağmur damlaları sert rüzgarı dindirmeye çalışıyordu. Bayılmak üzereydi. Usulca apartmana girip merdivenleri çıkmaya başladı. Arkasında bıraktığı kırmızı lekeler onu takip ediyordu. Evine daha önce bu kadar huzurlu girmemişti. Elindeki silahı bırakıp yatağına uzandı. Hayatı, denildiği gibi gözlerinin önünden akıyordu. Tüm halsizliğine rağmen gözlerini açık tutmak için direniyordu, belki onu bir daha görebilirim diye, ama gözleri inatla kapandı…
Soğuk ve ıslak ormanın karanlığında aç kurt gibi, ürkmüş bir ceylanın ardından tüm gücüyle koşuyordu. Onu yakalayarak bağırdı. “Diz çök”. Kadın denileni yaptı ve kendini yere bıraktı.
Yağmurun ıslattığı saçları yüzüne yapışmıştı.. Elindeki silahı kadının başına dayayarak saçlarını aralamasını istedi.
Derin derin nefes alıyor, öfkesinden soluduğu hava buhar olup ağzından çıkıyordu. Bağırarak Tekrarladı “Yüzünü göreyim!”.
Hıçkırıklara boğulan kız soğuktan mı yoksa korkusundan mı titrediği belirsiz bir şekilde usulca tekrar denileni yaptı.
Aralanmış saçların arasından gördüğü; kutsanmış bir kızın yüzüydü. Karanlık ormanın perisini mi kovalamıştı? Bir anda kalbi anlamsız atmaya başladı. Filmlerdeki gibi bir saniye dakikalara büründü. Karşısında korkmuş ağlayan bir peri vardı. Keskin yüz hatlarına rağmen yuvarlak iri gözleri vardı. Gecenin karanlığında görülebilen yeşil iri gözler. Ormanın perisiydi kovaladığı. O gözlerden sonra buna daha da çok inandı. Bir anada öfkeyle doğrulttuğu silahını teslim olmuş gibi indirdi. Şimdi kurban kimdi? Kendisi mi yoksa parasını almak için kovaladığı çaresiz kadın mı?
“Ne kadar para istiyorsan veririm yeter ki beni öldürme lütfen.” diye ağlayarak bağırıyordu kadın. Hayatında duyduğu en güzel sesti bu.Yoksa peri mi hala bilemediği o kadının sesi. Titreyerek söylediği o birkaç kelime yeşil gözden akan damlalarla unuttuğu merhameti hatırlattı, içi sızlamıştı. Yıllar önce annesinin babasından dayak yerken döktüğü yaşların aynısıydı onlar. Merhamet bekleyen yakarışları ve haykırışları gibi. Kendisini ömür boyunca nefret ettiği ve sonunda öldürdüğü babasının yerine koydu ve karşısında annesi vardı. Dizlerinin bağı çözüldü, çöktü ve ağlamaya başladı. Küçükken annesine, babası dövdükten sonra “Ağlama anne, ağlama ben büyüyünce sana bakarım” derdi. Ama kahretsin! O büyüyene kadar babası onu dayaktan öldürmüştü. En son, annesinin cenazesinde ağlamıştı. O günden bugüne pas tutan gözleri doldu, soğuk yağmurun ıslattığı yüzünde uzun zaman sonra ilk defa sıcak damlalar akmaya başladı. Ağlayarak ormanın perisine sarılmak istedi. “Özür dilerim anne yetişemedim. Özür dilerim. Lütfen beni affet” Ne olduğunu anlayamadan bir anda gözleri karadı ve başı dönmeye başladı. Annesiydi sarıldığı; ondan olmalıydı, heyecandan başı dönüyordu.
“Geri zekalı sapık, bırak beni Allah belanı versin. Geber” diyerek ayağa kalkmış ve kaçmaya başlamıştı o kadın. “Ama Anne” diye arkasından bağırırken başını öne eğdi. Yerde buhar yayan sıcak bir kırmızılık gördü. Karnından akan kan dizlerinin arasında birikmişti. Kadının sapladığı bıçağı usulca çıkarıp cebine attı eliyle yarasını kapayarak ayağa kalktı. Evine doğru yürümeye başladı. Belki o periyi bir daha görebilirim diye karanlık ormanın arasından yürüdü.