MENU

Elindeki Tesbih

0
7952
1

Elindeki tespihi çekiyordu her zamanki gibi. Güneş gene demirlerin arasından bölünerek düşüyordu soğuk betona . Ranzanın üzerinden hafif doğrulur gibi oldu sonra üşenip tekrar uzandı usulca.
Soğuk, ürpertici fakat alıştığı sesle uyandı. Demir kapı açılmış içeriye yeni bir kader arkadaşı gelmişti.
“Size emanet bu yeni kuş” diye bağırdı gardiyan.
Doğrulup yeni gelene baktı pek de temizdi burası için. Ama yakında bize benzer diye geçirdi içinden ve doğrulup volta atmaya başladı elinde tespihiyle. Bildiği bir duvardan gene bildiği başka bir duvara.
Yeni genç hafif bir sesle “Selamın Aleyküm” dedi.
Koğuştakiler selamını alıp -anlaşmışçasına- hep bir ağızdan kader arkadaşlarına dua ettiler “Allah kurtarsın kardeş”.
Koğuşun meraklısı Hüseyin hemen sordu “Hayırdır kardeş suçun ne?”
Genç bu kadar insana sadece ırza geçmek ve hırsızlıktan hüküm yediğini söylese kendisi için pek de iyi olmaz diye düşündü; zaten yalan söylemeyi de iyi becerirdi. Ardından gözlerindeki belirsiz ve ürkek ifadeyi savıp öfkeli bir havayla “Namus davası adam öldürdüm” dedi. Meraklı Hüseyin dayanamayıp sordu “Hayırdır ne namusu bu, anlatsana diye?” sordu. Genç üslubunu bozmadan “Uzun hikaye” dedi.
Hüseyin gülerek “Bizim vaktimiz çok kardeş anlat hele” deyince koğuştaki soğuk hava biraz ısınır gibi oldu.
Genç “Sizin için uzun olabilir ama benim için sayılmaz. Af yasası çıkacak onun için buradayım kendim teslim oldum” dedi.
Volta atarkenki ritmik adımları bozulmuş bildiği duvara varmasına bir iki adım kala gence dönüp pis pis bakmıştı, ardından kendine gelip tekrar bildiği bir duvarla, bildiği başka bir duvar arasındaki güzergahına devam etti.
Genç “Biliyorsunuz herhalde Devlet Baba bizi affediyor beni de affedecek Af kapsamına ben de giriyorum onun için teslim oldum” deyince
Vay “İb…” dedi Osman demirliklerin arasından elini çıkarmış sallarken “Ulan herife bak lan! biz yatalı kaç sene oluyo. Gün geçmedi dua etmeden af çıksın da kurtulalım diye. Bizim karı her gün Hacı Osman türbesine gidip bez bağlardı, bizim oğlan da Hacı Osman’la büyüdü ilk gittiğinde altı aylıktı. Şimdi eşşoğleşşek bizi görmeye bile gelmez. Ben katillerle görüşmem deyip anasına rest çekmiş Pez..in oğlu ne olacak ne zaman aklın erdi de… tövbe estağfurullah” deyip sustu.
Haydarda atıldı “İşçi sömürüldüğü suretçe bu memlekette her türlü adaletsizlik olur.” Hüseyin dayanamayarak “Oğlum gene mi aynı şeyler kandırmışlar seni diyom inanmıyorsun.. Ne alakası var şimdi, sana da bir fırsat vermeyelim. Yorum yapma bak! gardiyanı çağırırım ispiyonlarım seni. Senin düşünmen yasak oğlum soru falan soramazsın sen. Şerefsizim uzatırım süreni”
“Helal olsun” dedi Haydar “Öyle boktan espriler yapıyorsun ki al o esprilerini müsait bir yerine …” dedi canı sıkkın bir şekilde.
Yeni gelen genç bu sohbeti pek de uzatmadan duvarın köşesine oturdu.Sidik kokusundan genzi yanmaya başlamıştı…
Akşam olmuş, televizyon saati bitmiş içeri gelmişlerdi.Genç kendisine verdikleri yatağa uzanıp hayaller kurmaya başladı
Bizim meraklı Hüseyin bunu fark edip hemen atladı; “Hayırdır manitanı mı düşünüyorsun?” diye sordu muzip bir ifadeyle.
Genç ne manitası dedi. Dışarısı gancık kaynıyor kim bu devirde başını bağlar ki” dedi. Ve duvardaki yarı çıplak resme dönüp “Aha! işte böyle bir kızı düşünüyorum dedi. Vay “ib..” deyip güldü bizim meraklı Hüseyin.
Bir hafta geçmişti gencin gelmesinden bu yana. Artık koğuştaki herkesle az çok tanışmış konuşmuştu. Elinden tespihi düşürmeyen adam hariç. Dayanamayıp Meraklı Hüseyin’e gizlice sordu ” Yaa herkesle az çok tanıştık da” burnunun ucuyla gösterip “şu elinden teşbihi düşürmeyen adamla hiç konuşmadım ne soğuk bir herif kim bu yaa”.
Hüseyin gence dönüp oda senin gibi namus davasından içerde. Pek konuşmaz. Sadece bizim profesör var ya” gülümseyerek;”Şu düşünürken yakalanan Haydar. İşte. arada bir onunla konuşur kütüphaneye gittiklerinde sohbet ederlermiş.”
“Neden yatıyor peki” “Kızına tecavüz etmişler o da herifi vurmuş”
“Hadi ya!” dedi ürpererek genç.
Hüseyin’le aralarından su sızmıyordu gencin her gün daha da sıkı fıkı oluyorlardı derken günlerden bir gün genç Hüseyin’e eğilerek “Aramızda kalsın aslından ben tecavüzle gasptan yatıyorum bir evi soyarken bi karıya tecavüz ettim” dedi rahatlamış gibi bir ifadeyle. Hüseyin bir an afalladı ardından sustu.
“Ne bileyim en iyi dostumsun şu dört duvarda sana söylemicemde kime söyleyim. İnsan biriyle paylaşmak istiyor ne bileyim…”
Hapishane haftalarca af yasasının çıkmasını bekliyor her yerde aynı şey konuşuluyordu.
Ve yasa meclisten geçtiği gün her yerde düğün havası yaşanmaya başlandı tüm mahkumlar çıkacağının ertesi günü ne yapacağını anlatıyordu; kimisi karısının koynundan çıkmayacağını, kimisi çocuğunu öpüp koklayacağını, kimisi köyüne gidince toprağı öpeceğini anlatıyordu ta ki Cumhurbaşkanı yasayı geri gönderene kadar. Şok etkisi yapmıştı hapishaneden çıt çıkmıyordu o düğün alayı sanki cenaze alayına dönmüştü.
Akşamına genç koğuşta küfredip duruyordu “Ulan salak yerine konduk. Ben zaten kaçaktım, ben zaten özgürdüm şu af yasasına güvenip de içeri girdik ulan ne iş or… çocukları”
Koğuşta bir tek onun sesi çıkıyordu. Hüseyin hiç dte istemediği bir pişkinlikle “Biz alışkınız oğlum bunlara dedi”. Geç saatlere kadar genç küfredip durdu. Artık dayanamadı elindeki tespihi bırakmayan adam ve öfkeli fakat soğuk bir sesle
“Otur lan af maf yok işte. Af hiçbirinize yakışmaz çekeceksiniz cezanızı hepiniz çekeceksiniz bedelini ödeyeceksiniz suçlarınızın”
“Ne diyon dayı sen. nasıl diyon böyle şeyler nasıl af yok. Ne demek bize yakışmaz bizim canımız can değil mi?”.
Yatağından doğrularak gence baktı elinde tespihiyle
“Ben bana yapılan suçları affedebilirim sana yapılanı değil. Ne biçim adalet bu sen onlarca suç işle, can al, ırza geç seni devlet mağdurun yerine affetsin. Oğlunu yetiştir büyüt bir gün elin biri gelsin onu vursun devlet affetsin ulan o ananın durumu ne olacak. Memur etinden tırnağından biriktirsin git onu çal yıllarının emeğini yok et onu nasıl devlet benim yerime affeder nasıl lan. Devlet versin, devlet düzeltsin, devlet yapsın, ne zannediyorsunuz be devleti. Ben olmazsam devlette olmaz ben affetmezsem devlette affedemez.” diye bağırdı elini havaya kaldırıp. kıpkırmızı olmuştu.
Koğuştaki kimse onu böyle görmemişti. Genç afallayıp bir anda böyle bir öfkeyle karşılaşınca sustu. Koğuş gene her zamanki o soğuk gecesine döndü.
Genç uyuyamıyordu Hüseyin’e dönüp fısıldayarak
“Alt tarafı bir tecavüz ettik karı değil mi…” dedi
“Tamam yat artık uyu” dedi Hüseyin ve sustu. Nasıl olduysa elindeki tespih düşmeyen adamın elindeki tespih düştü. Fısıltıyı duymuştu. Usulca uzanıp tespihi eline aldı, “tecavüz” kelimesi kulaklarında çınlamaya başlamıştı o gece uyuyamadı. Aslında o geceden sonra hiç uyuyamadı.
Haberler yasa tekrar görüşüldükten sonra Cumhurbaşkanı tekrar veto edemez bu yasa çıkacak diyordu. Ve öylede oldu. Artık bayram havası tekrar esmeye başlamıştı koğuşlarda gene aynı konular konuşuluyor özgürlüğün verdiği dayanılmaz ağırlığın altına girme istekleri hapisane duvarlarını aşıyordu. Sadece elinden tespihi düşürmeyen adam sevinmiyordu.
Koğuşta bayram havası vardı halay çekiliyor türkü söyleniyor sevinç naraları atılıyordu genç halaydan çıktıktan sonra yorulup bir köşeye oturdu köşede sessizce ve somurtarak oturan adama sordu
“Niye hiç tespihi elinden bırakmıyon dayım? Bak kurtuluyoruz artık istememene rağmen çıkıyon haa! şanslısın yat kalk devlete dua et” dedi
elindeki tesbihi gerip gence döndükten sonra “Ben çıkmıyorum” dedi soğuk kararlı ve ağır bir şekilde.
Genç “Aman delinin zoruna bak” deyip tekrar halaya döndü.
Sabah olmuştu gene aynı güneş gene aynı demirliklerden her zamanki gibi bölünerek soğuk betona düşmeye başladı. Tek farklı olan şey yüzler gülüyordu. Birkaç gün sonraki özgürlüğün sevinci yüzlerden okunuyordu herkes kalkıp kahvaltıya gitmek için hazırlanırken Hüseyin gence döndü
“Kalk genç kalk dedi bak bir daha hapishane kahvaltısı yapamazsın kıymetini bil” deyip omzundan kendine doğru çevirdi. Gençte tık yoktu Hüseyin eğilip baktığında genç nefes almıyordu korkuyla bağırdı
“Bizim genç öldü”
Koğuşta herkes telaşla ne oldu diye gencin başına üşüştü
Elindeki tespihi bırakmayan adam ise usulca seslenerek “Dün gece söylemiştim ben çıkmayacağım diye” ve derin bir of çekerek anlatmaya başladı
“Sene 1975’ti soğuk bir kış günü köydeyken kızım teyzesine gitmişti akşam vakti eve dönmesini bekliyorduk. Eve dönerken tecavüz etmişler .Gülüme, ciğerime, biricik kızıma tecavüz etmişlerdi. Eve kan revan içinde döndü kapıyı açıp karşımda onu öyle görünce başımdan aşağı kaynar sular döküldü hıçkırıklarla ağlıyordu bebeğim. Anası çığlıklarla dövünmeye başladı dayanamadım ne yaptığımı hatırlamıyorum bile duvarda asılı tüfeğimi alıp köyün karanlık sokaklarına çıkmışım bağırarak havaya ateş ediyormuşum beni öyle görenler jandarmayı aramışlar jandarma gelip beni yakalamış jandarmada kendime geldim olayı anlattım. Jandarma alarma geçti ve her yeri aramaya başladılar. Komşu köyü ararken birkaç şüpheli yakalamışlar.
Kızım konuşamıyordu hiç durmadan ağlıyordu o kabus akşamından buyana ara ara nöbetler geliyor krizler geçiriyordu. Kızımı zanlıyı teşhis için jandarmaya götürürken silahımı da aldım belimdeki kuşağa iyice sarıp silahı sakladım ve kızımla beraber jandarmaya gittik. İlk iki şüphelide hiçbir tepki vermemişti üçüncüsüne gelince oturduğu yerden hışımla kalkıp adama yürüdü, çığlık çığlığa bağırıyordu. Elimi belime attım silahın soğuk kabzasından tutup adama doğrulttum bu arada jandarma erlerinden biri bana engel olmak için önüme çıktı onu da istemeden vurdum. Ardından tüm şarjörü onun üstüne boşalttım. Öğrendik ki adam tecavüzden yatarken 74 affından yararlanarak çıkmış. Kinim iki katına çıkmıştı devlet ne hakla bir kızın ırzına geçmiş birini affeder de benim kızımın ırzına geçilmesine müsaade ederdi… hangi devlet buna izin verir.
Çok düşündüm, dua ettim af çıkmasın ve genci öldürmeyim diye ama devlet başkaları yerine affetti, bende başka babalar yerine infaz ettim. Bu koğuşa bir baba yeter diye.”

Leave a Comment!

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

− 3 = 2