KÜNYE
Yönetmen:Spike Lee
Senaryo:Arnold Perl,Spike Lee (Alex Haley ve Malcolm X in romanından uyarlama)
Denzel Washington …. Malcolm X
Angela Bassett …. Betty Shabazz
Albert Hall …. Baines
Al Freeman Jr. …. Elijah Muhammad
Delroy Lindo …. West Indian Archie
Spike Lee …. Shorty
Theresa Randle …. Laura
Sosyal baskılar er ya da geç bünyesinden bir veya birkaç lider çıkarır. Amerikanın tarihine baktığımız da; gerek kendi vatandaşlarına karşı gerekse kendinden çok uzak coğrafyalardaki insanlara karşı baskı ve zulmün eksik olmadığını görürüz. Amerika’nın kuruluşundan yana bünyesindeki en önemli sorunu ırkçılık olmuştur. Amerika’daki otorite konusunda, komplo teorisyenlerinin özellikle vurguladığı WASP (beyaz, anglo sakson, protestan) üçlemesinin altını çizen ve göz ardı edemeyeceğimiz kadar politik olay mevcuttur. Özellikle son zamanlarda bu üçlemenin sapık bir tarikat olarak öne çıkan evanjelizm versiyonu günümüz dünyasında kendini oldukça fazla hissettirmektedir. Evanjelizim nedir? Neye inanır? Konusu, tabiî, köşemizin konusu değil ama CNN Türk’de bu konuyu ele alan oldukça ilginç bir belgesel geçenlerde bir dizi olarak gösterildi. Özetle bu grup kendilerini hep “ıslah edici” olarak görmekteler. Amerikan tarihinde önemini yitirmemiş olan siyah, beyaz kavramını en iyi ele alan filmlerden biri Malcolm X dir. Film olmanın ötesinde belgesel özelliği de olan filmde Macolm- X’in hayat hikayesi anlatılmaktadır.
Beyaz olmanın ayrıcalık olarak işlendiği bir ülkede beyaz olmayan her şey “öteki” olarak mimlenecektir. Toplumsal bir olay olma haricinde, devletinde bunu ideolojik bir mesele olarak ele alması sonrası, şüphesiz büyük infialler olacaktır. Siyah olarak adlandırılan insanların kimisi bununla mücadele edecek, kimisi ise sistem içerisinde kendilerine yer arayacaklardır.
Malcolm’un babası bir rahiptir ve küçük yaşta “ku klux klan” örgüt üyelerince öldürülür. Annesi ve 6 kardeşiyle birlikte çetin bir hayat mücadelesi verirler. İlk kendini gösterdiği zaman lisedir. Avukat olmayı istemesine rağmen öğretmeninden marangoz olması konusunda tavsiye alır tabi ki hocası beyazdır. Gençlik döneminde saçlarını yatırmaya çalışarak kendi derisi konusundaki hoşnutsuzluğunu dile getirir. Giyimini yaşamını ve tipini değiştirmeye çalışır, bir beyaz kadınla yaşar ve ardından kendisi için en uygun gördüğü işe girer, bahisçilik. Beladan yakası kurtulmayan Malcolm sonunda hapse girer. İleride kendisi için en iyi eğitim yeri olarak adlandırdığı hapishane’de hayatını değiştirecek biriyle tanışır; Baines. Kendini Elijah Muhammed olarak adlandıran İslam Ulusu’na tabidir ve Malcolm’a Elijah Muhammed’i ve öğretisini anlatmaya başlar. Bu inanışta tüm beyazlar şeytandır. Malcolm’un hapishanede Baines’den aldığı ilk eğitim medeniyetin kılavuzu diyebileceğimiz sözlüğü okumaktır. A’dan başlayarak sözlük okumaya başlayan Malcolm sonraki yaşamındaki hitabetleri için oldukça iyi bir zemin hazırlar. Kelimelerle oynamayı artık çok iyi bilir. Sadece kelimeleri değil onların altında yatanları da çok iyi okur ve kelimeler arasında bağlantı kurmayı öğrenir. Gece gündüz okumaktadır. Mensup olduğu İslam Ulusu’nun lideri olan Elijah Muhammed’e hapishaneden mektup yazmaya başlar. Bir süre sonra Malcolm’un ünü hapishane duvarlarını aşmaya başlar. Beyazın, verdiği tüm alışkanlıkları üzerinden atar ve artık siyah olmaktan gurur duyan, beyaz şeytandan ve medeniyetinden nefret eden bir lider adayı olur.
Hapishaneden çıktıktan sonra kendini Elijah Muhammed’in öğretisine tamamen adar ve cemaat içinde oldukça iyi bir yere gelir, gerek hitabeti gerekse karizmatik kişiliği sayesinde kısa zamanda yükselerek cemaatin sözcüsü olur. Bu yükseliş beraberinde cemaatte bazılarını rahatsız etmeye başlamıştır; kendisinin ün şöhret peşinde olduğunu ve Elijah Muhammed’in önüne geçmeye çalıştığı dile getirilmektedir. Bu muhalefetler asılsızdır çünkü Malcolm tüm konuşmalarında özellikle Elijah Muhammed’e gönderme yapmakta, kendisinin onun sayesinde kurtulduğunu hep belirtmektedir. Elijah Muhammed öğretisi İslama benzemektedir. Lakin temel bazı unsurlar tamamen farklıdır. Siyah kutsal olarak adlandırılmakta, beyaz ise şeytan. Hz. Muhammed’den ve Kur-an’dan pek bahsedilmez. Beyazın baskısına karşı kurulmuş ve İslam’dan esinlenmiş bir oluşumdur ama İslam’la herhangi bir ilgisi yoktur. Tabi İslam Amerika’da tam olarak bilinmemektedir ama ilk olarak bu kadar bahsedilmeye başlaması Elijah Muhammed ile olur. Tabi bu yüzden asıl İslam’da yanlış öğrenilir. Malcolm’un gerçek İslamla tanışöasıda ilginçtir. JFK suikasti sonrası yaptığı konuşma Elijah Muhammed ve cemaatçe hiç hoş karşılanmaz ve 90 günlük bir cezaya çarptırılır. Buna hiç itiraz etmeyen Malcolm hacca gitmek için niyet eder. Hac yolculuğuna ve beraberinde birkaç İslam ülkesine giden Malcolm gerçek İslamı burada öğrenir. Beyazlarla aynı safta durduğunu aynı kaptan yemek yediğini belirterek, İslam inancı adı altında aslında çok farklı bir şeye inandığını fark eder. Ülkesine döndüğünde kendisinde dikkat çekici bir farklılık vardır. Eski ateşli konuşmaları yerine şimdi daha yumşak bir üslup kullanır ve İslam Ulusu gurubundan ayrıldığını belirtir. Malcolm artık birçok insan için tehlikelidir. Devamlı ölüm tehditleri almaktadır ve en sonunda bir konuşması sırasında ailesinin gözleri önünde öldürülür.
Filmin yönetmeni Spike Lee. Filmde ufak bir rolüde olan Spikee, kendi hayatı sebebiyle çokda yabancı olmadığı Harlem ortamını filmde çok iyi veriyor. Otobiyografiyi beyaz perdeye aktarırken hiç abartıya kaçmamış. İyi bir aksiyon filmi olabilecek bir yaşam hikayesini; belgesel niteliğini koruyup, izlenebilir bir gerilimle çok başarılı bir şekilde yönetmiş. Filmde asıl öne çıkan diğer isim hiç şüphesiz Malcolm X rolündeki Denzel Washington. Malcolm oldukça karizmatik ve etkileyici bir insan. Her konuşmasında sadece dilini değil ellerini gözlerini ve vücudunu da çok iyi kullanıyor. Özellikle gözleri çok etkili. Böylesine karizmatik bir lideri canlandırabilmek gerçekten çok zor olsa gerek. Ama filmi izlerken Malcolm X’in kendisi mi oynuyor yoksa Denzel mı ayırt etmek gerçekten zor. 1992’de Oscar’a en iyi erkek dalında aday olan Denzel maalesef “Kadın Koksusunda” ki rolüyle heykelciği Alpacinoya kaptırıyor. Ama MTV sinema ödüllerinde böylesi başarılı bir rol ödülsüz kalmıyor tabii. Filmi oldukça kısa anlattım aslında. Film, dünya tarihi için önemli bir insanın dolu dolu geçen hayatını üç saate sığdırmaya çalışmış.
Film bu konuda şüphesiz başarılı filmi özetlemek daha zor, özetin özetinin özetini yapmak ise benim harcım değil aslında. Yani film kesinlikle izlenilmesi gereken bir film. Özellikle ırkçılık, ırkçılık sonrası oluşumlar konusunda sosyolojik olarak bir belge niteliğinde. Ve her sosyal hareketin bireysel bir çabanın sonrasında oluşması göz ardı edilemez bir gerçek olarak karşımızda. Filmin tabiî ki tam olarak Amerika ve ırkçılık gerçeğini tam olarak açıklamasını beklemek zor.
Görüntüsüz alanla alakalı boşlukları doldurmak için; Alex Haley’le, Malcolm X in beraber kaleme aldıkları, filme de esas teşkil eden oto biyografisini alıp okumak gerekiyor. Ben başladım bile…