MENU

ZIKKIM

0
7966
0

Karanlıkta ilerlemeye çalışırken, dallarının rüzgarla birlikte uğultu çıkardığı devasa bir ağaç gördü. Ağaca doğru ilerlediğinde altında bir çok mezar taşı olduğunu fark etti. Uzaktan bir kişi, mezardan çıplak bir şekilde çıkıp, mezar taşına oturdu. Yanına yaklaştığında o kişinin karısı olduğunu fark etti. Karısı usulca, devasa ağacın bir dalına elini uzatarak, daldan bir sigara kopardı. Sigaranın dibini, kendi mezar taşına birkaç kez vurdu. Sonra eliyle sigarayı yuvarlayarak tütünün iyice yerleşmesini sağladı. Sigarayı morarmış dudaklarına götürerek bekledi. Bu sırada sigara kendiliğinden yanmaya başladı “Hayıııııııır!” diye karısına engel olmak için hamle yaptığında, çığlık çığlığa uyandı. Alnından terler akıyordu. Yataktan aniden kalkarken elini baş ucundaki komidine vurmuştu. Komidinin üstünden karısıyla balayında çektirdikleri fotoğrafın yere düştüğünü fark etti. Eğilip onu yerden aldı. Fotoğrafın çerçevesi ve camı kırılmıştı. Fotoğrafı yerden alıp derin derin baktı. Her gece aynı kabusu görmekten bıkmıştı. “Niye beni terk ettin? Niye biz Allah’ım? Niye ölüm? Daha yeni başlamıştık oysa. Hayallerimiz vardı. Evet geç yaşta evlenmiştik ama, hemen çocuk yapıp daha fazla vakit kaybetmeden mezuniyetini evliğini görecektik”. Sinirlenip “İradesiz kadın “diyerek bağırdı. Sinirden ve özlemden göz yaşlarını tutamıyordu. Göz yaşları fotoğrafı ıslatıyordu. Sakinleşip cam kırıklarını yerden toplarken kapının aralandığını fark etti. “Baba, gürültü duydum uyandım. Korktum. Seninle yatabilir miyim? Lütfen!” Oğlu fark etmesin diye elini yüzüne götürüp göz yaşlarını silmeye çalıştı ve “Gel!” deyip yorganı kaldırdı. “Dikkat et yerde cam kırıkları var” “Niye ne oldu baba” diye yatağın öteki tarafından dolanarak yatağa usulca yattı. Yaşıtlarından daha zayıf ve kısaydı ayrıca öğrenme güçlüğü de çekiyordu. On bir yaşındaydı. Doktorlar hamilelik sırasında dikkat edilmediği için bünyesinin devamlı zayıf kalacağını söylemişlerdi. “Bir şey yok oğlum sen yat.” “Elindeki annemle senin fotoğrafın mı? Baba”. İsteksiz bir şekilde oğluna dönüp evet manasında kafasını salladı. Sabah etrafı toplarım diye düşünüp yatağa sırtüstü uzandı. Gözlerini tavana dikip her geceki gibi uykusuz geçecek gecenin bitmesini beklemeye başladı. Bu sırada oğlu ona dönüp “Baba niye fotoğraf kırıldı” diye sordu. “Elim çarptı oğlum ondan” diyerek soruyu savuşturmaya çalıştı.
-Baba, bugün öğretmen bana bir ödev verdi!
Neymiş o ?
-Ama kızarsın diye sana sormaktan korktum.
-Nedenmiş? Sor, Niye kızacakmışım?
-Öğretmen, annemin ölüm sebebini ve hastanede onunla geçirdiğimiz günleri anlatan bir ödev hazırlamamı istedi.
-Eeee niye kızacakmışım
-Bilmem konu açıldığında hep sinirleniyorsun da ondan
-Hayır tam tersi bu konuda ödev hazırlaman; Akciğer Kanserini arkadaşlarına anlatman ve onları bu konuda bilgilendirmen bence güzel olur. Neyse sabah konuşuruz. Artık uyuyalım tamam mı?
-Tamam baba.
Tamam demişti ama ilk defa, babasının bu konu açıldığında sinirlenmediğini görüyordu. Ne zaman bu konu açılsa ve bir şey sorsa, babasının gözleri kızarır, hırıltılı bir sele kaşlarını çatarak “İradesiz bir annen vardı ondan. Bile bile ölüme gitti” deyip konuyu kapatmak isterdi. Oğlu dayanamayıp bu cevap üzerine sorardı “Niye bizi sevmiyor muydu? Baba” “Hayır severdi ama bizden daha çok sevdiği vardı. Neyse yeter artık bu konuyu kapatalım. Gene niye açtın bu konuyu bilmiyorum. Yeter!”. Sadece ölüm konusu açılınca sinirlenirdi. Ama annesi hakkında başka bir konu açılsa babası yere göğe sığdıramazdı onu. Deli gibi sevdiğinden bahseder ardından kedini tutamaz gözleri dolardı.
Sabah oğlunu okula bıraktıktan sonra kendisi işine gitti. İşteyken gelen bir telefonla telaşlanıp hemen okula koştu. Okulda yangın çıkmıştı. Okula vardığında öğrencilerin binadan tahliye edilmiş olduğunu gördü ama okulun büyük bir kısmı yanmaya devam ediyordu. Okul bahçesindeki tüm ağaçlar tutuşmuş alev alev yanıyorlardı. Oğlunu kalabalıkta görmüş yanına gitmişti. Tüm öğrenciler ağlıyor, bağırıyorlardı. Öğretmenlerden bilgi almaya çalıştı. Ama kimsenin ne yaptığı belli değildi. Çocuk çığlıkları arasında daha fazla dayanamayarak oğlunu da alıp eve geldi. Oğlunu yatıştırmaya, teselli etmeye çalışıyordu. Odasına götürdü, yatağa yatırdıktan sonra yorgunluktan olacak oğlunun gözleri kapanmaya başlamıştı. Yorganı üzerine çekip odadan çıktı. İşe telefon etti ve durumu izah edip gelemeyeceğini anlattıktan sonra salondaki kanepeye uzandı.
Olayın üzerinden üç gün geçmişti. Okulun eski binalarından bazısı ve spor salonu öğretimin aksamaması için açılmış ve dersler başlamıştı. Günün sonuna doğru oğlunu okuldan alıp eve giderlerken;
-Baba yangın niye çıkmış biliyor musun?
-Hayır niye?
-Liseden çocuklar tuvalette sigara içtiklerinden.
-Nasıl yani tuvalette yangın niye başlasın?
-Hademe o gün servis araçlarından biri için bir iki bidona benzin doldurmuş. Onları da deponun yanındaki tuvalete bırakmış. Normalde orası kullanılmıyor. Lisedeki çocuklar da oraya sigara içmeye giderler. Çocuklardan bir tanesi tenefüs bitip de ders için zil çalınca sigarayı bitirmeden oraya atıvermiş oda benzin bidonuna sıçramış. Tabii herkes derste olduğundan bir anda yangın büyümüş. Tuvaletten de depoya sıçramış depoda da hep eski sıralar falan var. Kağıtlar, sıralar, tahtalar, arşiv hepsi yanmış. Ellerimle bahçeye diktiğim ağaç bile yanmış baba.
-Hep bu zıkkımdan.
Deyip ikisi de sustu. Eve varıp yemek yedikten sonra oğlu ödevlerini yapmak için odasına gitti. Kendisi ise salonda oradan oraya dolanıyordu bir türlü üzerindeki sıkıntıyı atamıyordu. Bir şeyler yapması gerektiğine inanıyor ama bir türlü ne yapacağına karar veremiyordu. Karısının ölümünden beri, bir şeyler yapmam gerek deyip dört sene geçirmişti. Ama hala ne yapacağını bulamıyordu. Uyuyamayacağını bile bile odasına gitti ve uzandı.
Karanlıkta ilerlemeye çalışırken, dallarının rüzgarla birlikte uğultu çıkardığı devasa bir ağaç gördü. Ağaca doğru ilerlediğinde altında bir çok mezar taşı olduğunu fark etti. Uzaktan bir kişi, mezardan çıplak bir şekilde çıkıp, mezar taşına oturdu. Yanına yaklaştığında o kişinin karısı olduğunu fark etti. Karısı usulca, devasa ağacın bir dalına elini uzatarak, daldan bir sigara kopardı. Sigaranın dibini, kendi mezar taşına birkaç kez vurdu. Sonra eliyle sigarayı yuvarlayarak tütünün iyice yerleşmesini sağladı. Sigarayı morarmış dudaklarına götürerek bekledi. Bir anda devasa ağaç yanmaya başladı. Telaşla herkes mezarından kalkarak etrafa kaçışmaya başladılar. Karısını yakalamış ve oradan beraber uzaklaşmışlardı. Uzaktan ağacın yanışını izliyorlardı.
Şimdiye kadar yaramayan alarm işe yaramıştı sabah saatin zil sesiyle uyandı. Dört senedir uyuyabildiği ilk uykuydu. Ne yapması gerektiğini artık biliyordu. Gün geçip gece yarısı olunca alet çantası ve ekipmanı toplayıp yola çıktı. Gecenin sessizliğinde fabrikaya usulca yanaştı, nöbetçi kulübesine uzaktan baktı. Tahmin ettiği gibi kimse yoktu nede olsa Devlet Teşekkülü idi. Elini sallıya sallıya içeri girdi. Fabrikanın deposunu arayıp buldu. Öğrencilik dönemlerinde yapmasını öğrendiği, evde hazırlamış olduğu 6 tane molotof kokteylini ateşleyip ardı ardına depoya attı. Ve hemen arkasında alev alev yanan fabrikayı bırakıp eve geldi.
Ertesi günün gazete manşetleri
“TEKEL FABRİKASINDAKİ BÜYÜK YANGIN”
Bir hafta sonra:
“YANAN TEKEL FABRİKALARINA BİR YENİSİ DAHA EKLENDİ”
Bir ay sonra:
“100 DÖNÜM TÜTÜN TARLASI YANDI”
“HER GEÇEN GÜN YENİ BİR YER KUNDAKLANIYOR ORTAK NOKTA SİGARA”

Leave a Comment!

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

38 − = 35